26 Şubat 2014 Çarşamba

Allık Uygulaması Nasıl Yapılır?

Merhaba!

Aslında bu konuda gönderi hazırlamak gibi bir niyetim yoktu. Çünkü allığın nasıl sürülmesi gerektiği konusu her yerde sık sık ele alınıp dile getiriliyor, "makyaj hataları" başlıklı videolarda ve blog içeriklerinde "Heidi gibi olmayın!" diye özellikle vurgulanıyor.

Ancak ne zaman "Artık yurdum kadını öğrenmiştir, biliyordur nasıl allık süreceğini!" diye düşünsem, ayaklı bir felaketle karşılaşıyorum. Güleyim mi, ağlayayım mı şaşırıyorum. O zaman anlıyorum ki, kırk bin blog içeriği yazılmış ama bir arpa boyu yol gidilememiş.

Bu nedenle, yapılan makyajı ya taçlandıran ya da yerin dibine sokan allık mevzusunu, başlıklar altında incelemek ve sizlere sunmak istiyorum. 

BAŞLARKEN..

Yüzünüzü tanıyın. Elmacık kemiğiniz nerede, yanak elmanız nerede, çene hattınız nerede, şakağınız nereden başlıyor bunları bilin.


DOĞRU RENGİ SEÇMEK..

Piyasada şeker gibi duran, beni al beni al diye bağıran, sayısız tonda ve pigmentte, sayısız ürün var. Ancak teninize en doğal uyumu sağlayacak allığı edinmek istiyorsanız;

Soğuk alt tona sahip beyaz tenlilerde ŞEFTALİ
Sıcak alt tona sahip beyaz tenlilerde UÇUK PEMBE
Buğday tenlilerde BRONZ KEHRİBAR
Esmerlerde GÜL KURUSU en iyi sonucu verir.




Cilt alt tonunuzu bilmiyorsanız, bu yazımdan yararlanabilirsiniz.


NEREYE SÜRÜLÜR BU ALLIK?

Allık DAİMA elmacık kemiğinin üzerine uygulanır. Altına ya da üzerine değil.


ELMACIK KEMİĞİM NEREDE?

Yanaklarınızı içeri çekip balık surat olun.
Yüzünüzde çukurlaşan hat, elmacık kemiğinizin altıdır. Çıkık kalan kısım, elmacık kemiğinizin ta kendisidir.
Şimdi gülümseyin.
Gülümsediğinizde burnunuzun iki yanında tombullaşan kısımlara yanak elması adı verilir.
Allık uygulamasında ürün daima elmacık kemiklerinin üzerine sürülür. Yanak elmasında allık olup olmayacağına, yüz şekline göre karar verilir.

Yüz şekliniz hakkında emin değilseniz, bu yazıma bakabilirsiniz.


YÜZ ŞEKLİNE GÖRE YANAK ELMASINA ALLIK UYGULANMASI


SON OLARAK..

- Elmacık kemiğinize tam oturacak bir allık fırçası seçin.
- Küçük miktarlarda ve nazik dokunuşlarla çalışın.
- Yuvarlak hareketleri ilk uygulamada değil, dağıtmada kullanın.
- Tepeden ışık alan bir mekânda makyaj yapın. Çok parlak ışıklar, aşırı beyaz ışıklar ve yanlış yönden aydınlatma, aynada göz yanılmasına sebep olur. İç mekândayken son derece normal duran makyaj, dışarıda sirkten kaçmışsınız görünümüne bürünmesine yol açabilir.

Keyifli makyajlar!

20 Şubat 2014 Perşembe

Coastal Scents Go Palette Moscow

İşte Instagram'da paylaşıp da hangi markaya ait olduğunu bulmanızı istediğim far paleti!

Florida menşeili Coastal Scents, 2005 yılından bu yana faaliyet gösteriyor. Firma; uygun fiyatları, dünyanın pek çok ülkesine gönderim yapabilmesi ve şirket politikası sayesinde high end markalarla yarışıyor.

(Hayır, Coastal Scents bana reklamlarını yapayım diye bir ödeme yapmadı.)


Coastal Scents'in Go serisinde yer alan her palet, bir şehirden ilham alıyor. Ve o şehrin verdiği ilhama göre hem renkler, hem tonlar hem de matlık - sedeflilik durumu değişiyor. Ürün yelpazesinde Cairo (Kahire), Beijing (Pekin), Paris, London (Londra), Moscow (Moskova), Sydney ve Nuuk yer alıyor. Her palette de yüksek pigmentasyonlu 12 renk bulunuyor.

Benim edindiğim palet, Go Moscow.



Gün ışığında çekim.

Flaşsız iç mekânda çekim.

Flaşlı çekim.

Palet ebatı üç aşağı beş yukarı Avon'un far paletleriyle aynı diyebiliriz. Ama kalitesi çok daha yüksek.

http://kristy-s-place.blogspot.com.tr/ adresinden alınmıştır.
Oturup kendim swatchlayacak zamanım olmadı maalesef.

 Bu da, paletteki beş ayrı rengi kullanarak, gene sırf swatch amacıyla yaptığım 
uyduruktan göz makyajı. Gün boyu böyle gezmek durumunda kaldığım için, renkleri olabildiğince soft ve smudged bir şekilde kullanmaya çalıştım.

Flaşsız.

Flaşlı.

Göz makyajında parlak renkleri ve parlak dokuları kullanmayı çok seviyorum. Bu yüzden bu palet, Balm Jovi'den sonra çantamda sürekli taşıyacağım iki numaralı ürün olacak gibi duruyor.
Şimdilik beş rengi kullandım ancak ilerleyen günlerde bu paletten sık sık bahsettiğimi göreceksiniz :)
Kendisini yeni favorim ilan ediyorum!

Sizin sürekli yanınızda taşıdığınız bir makyaj malzemesi var mı?
Sevgiler!

12 Şubat 2014 Çarşamba

Alternatif Sevgililer Günü Önerileri

 Herkesin Sevgililer Günü'ne olan yaklaşımı farklı.

İnsanlar günler hatta haftalar öncesinden sevgilisine, nişanlısına ya da eşine ne alacağının derdine düşüyor. Ticaret canlanıyor, indirimler başlıyor. Bu noktada "Sevgililer Günü de neymiş canım, insan sevdiğini bir gün değil her gün sever, kapitalizmin, Amerika'nın oyunları bunlar!" diyenler hayatımıza hızlı bir geri dönüş yapıyor. Tabii sevgilisi olmadığı için depresifleşen, "Yine bir 14 Şubat'ta daha yalnızımmmm.." moduna geçip kendini heba eden, kalpli yastık tutan yumuş yumuş ayılara düşman kesilenler var.


(Not: O ayıları ben de sevmiyorum)

Şimdi sorarım size, Sevgililer Günü illa hayatında romantik anlamda birisi olanlar için midir?
Bekarın Sevgililer Günü'nü kutlama hakkı yok mudur?

Tabii ki var.
Çünkü Sevgililer Günü, sevgiyi ifade etmekle ilgilidir.
Şöyle bir düşünün, kimleri seviyorsunuz? Anneniz, babanız, en yakın arkadaşınız, kardeşiniz?
O halde neden onların Sevgililer Günü'nü kutlamıyorsunuz? 

Benim Sevgililer Günü maceram, yedi yaşında küçük bir kızken, babamın elinde iki kırmızı gül ile eve gelmesiyle başladı. Bir tanesi anneme, bir tanesi bana. O sırada babam, aslında bana çok önemli bir mesaj vermeye çalışıyordu; kendimi sevmem ve sevildiğimi hissetmem için kimseye muhtaç değildim.

Romantik paylaşımlarda bulunduğunuz özel biri olmayabilir. Ne yapalım? Bu, hayatınızda başka özel insanlar olmadığı anlamına gelmiyor.

Hep kendinize alışveriş yapacağınıza, annenize ufak bir şey alın mesela. Ya da bir bahaneyle dışarı gönderin, akşam yemeğinin hazırlanmasına siz el atın. Geldiğinde özenilmiş bir sofra görsün. Birbirinize uzak mısınız? "Sevgililer Günü'n kutlu olsun annem" diye arayın.

Babanızın boynuna sarılın öpün, Sevgililer Günü'ü kutlayın. Bütün babalar, kızlarının ilk ve gerçek aşkıdır. Kardeşinize bir jest yapın. Alın en yakın arkadaşınızı, dışarı çıkın. Kendinizi şımartın. Ama günü "Şu halimize bak yaaa, millet el ele geziyor biz burada sap gibi kız kıza sinema kuyruğunda.." noktasına getirmeyin. Kendi zevkinize, eğlencenize, mutluluğunuza bakın. Annem yıllardır her 14 Şubat'ta kankasıyla kalkar, giyinip kuşanıp öğle yemeğine gider. Neden olmasın?


En yakın arkadaşınızın sevgilisi mi var?
Anneniz babanız sizi ekti mi? Ya da Sevgililer Günü kıvamında insanlar değiller mi?

Kendi Sevgililer Günü'nüzü kendiniz kutlayın o zaman?
Kendinizi sevin, değer verin, mutlu edin. Bu söylediğimi kimileri son derece egoist bulabilir ama şu da bir gerçek; kendine değer vermeyen, başkalarına hakkıyla değer veremez.

Bu kadar uzunnn bir girizgâhın ardından, sizlere önerebileceğim iki alternatif Sevgililer Günü programını önünüze sunmak istiyorum:


- Çalışıyor ya da okula gidiyorsanız, bir gece önceden en sevdiğiniz kıyafetleri hazırlayın. Favori kazağınız kotunuz, ayıla bayıla aldığınız çizmeleriniz.. Kendinize bir kombin yapın. Kafanızda ne giyeceğiniz ne takacağınız oluşsun. Kimse için güzel gözükmek, şık olmak zorunda değilsiniz, bunu kendiniz için yapıyorsunuz, sakın unutmayın! Parfüm sıkmadan da çıkmayın!

- Gününüz ders yoğunluğuydu, toplantıydı, asap bozucu müşterilerdi, gece rezervasyon için gereksiz heyecan yapan, hatta yüzük bekleyen iş arkadaşlarıyla bulutlanabilir. Ne olmuş? Ne olmuş yani, ne olmuş? Bir günü de hafiften alın. Kendinize kahve molası verin. Rujunuzu tazeleyin. Mesai / ders bitimine kadar bulunmak zorunda olduğunuz ortamda, biraz kaçamak lüksünüz olsun. Kendinize beş dakika bile olsa zaman ayırın. Hak ediyorsunuz. Değerlisiniz. Köle değil.

 
- O gün evden çıkmak zorunda değilseniz, dilediğiniz kadar uyuyun ama kalkınca kendinize mutlaka güzel bir kahvaltı hazırlayın, sakın ola üşenmeyin! Hatta televizyon karşısında, desenli peçetelerle şık bir sofra kurun. Öyle kahvaltılar genellikle misafir geleceği zaman hazırlanır. Bir misafir kadar değeriniz yok mu yahu? Kendinize de yapın!


- Kendinize bir hediye alın. Kredi kartı limitim doldu, maaşım bitti filan demeyin. Gerçekten demeyin. Uzun zamandır kendinize ne almak istiyorsunuz? O parasına kıyamadığınız far paleti mi? Zara'nın vitrininde gördüğünüz deri ceket mi? Basit bir kahve kupası mı? Alın yahu. Alın. Hatta tam olsun, aldığınız şeyi "Hediye pakedi olsun" diye sardırın. Eve gelince açın.



- Evde yemek hazırlayanınız varsa ne mutlu size. Yoksa, ne seviyorsanız onu sipariş edin. Güzel bir duş alın, kremlenin, pijamalarınızı giyin, yemeğinizi alıp televizyonun, DVD'nin ya da internetin karşısına geçin; sizi hangisi mutlu ediyorsa. Ya da hafif bir müzik eşliğinde kitabınızı okuyun. Keyif sizin.


Gerçekten de öyle. Keyif sizin, para sizin, huzur sizin, mutluluk sizin.
Kendi kendine mutlu olabilen insan, en zengin insandır. Ve yaydığı enerjiyle başka insanları da yanına çeker, onları da mutlu eder, onlara da ışık saçar.

Sevgi dolu günler olsun efendim!


10 Şubat 2014 Pazartesi

Essence Love Letters - Sevgililer Günü Özel Koleksiyonu

Essence'ı seviyorum.
Fiyatlar makul. Kalite ortalamanın üzerinde. Alışveriş öncesinde biraz okuma-araştırma yapıldığı takdirde, satın alınan ürünlerde falsoya uğrama riski de son derece düşük.

Essence'ın bir güzel yanı da, göz okşaması. Evet şu zarif, süslü, cici koleksiyonlardan bahsediyorum.
Firmanın çıkardığı her seri Türkiye'ye gelmese de, Sevgililer Günü'ne özel hazırlanan Love Letters (Aşk Mektupları) koleksiyonunun buradaki standlarda yerini alması beni ziyadesiyle memnun etti.


Dilerseniz önce, koleksiyon içeriğiyle ilgili genel bir inceleme yapalım, ondan sonra ben neler edinmişim onu bir görelim.

Koleksiyon, adını aşkların sanal platforma taşınmadığı, gerçek anlamda mektuplaşmanın yaygın olduğu nostaljik dönemlerden alıyor. En azından firmanın açıklaması bu yönde. Pastel tonlarda hazırlanan ve vintage esintiler taşıyan seri, hafif makyajı sevenler için ideal.
Seride yer alan ürünler şu şekilde sıralanıyor:

- Çift taraflı göz kalemi - 01 inkheart ve 02 grey-headed lovebird renklerinde - Arkası süngerli
 - Aydınlatıcı pudra - 01 love poem renginde - Şiir baskılı
- Ojeler -  01 rosy in love, 02 i got a crush on blue!, 03 grey-headed lovebird, 04 dear peach! ve 05 inkheart renklerinde
- Tırnaklar için özel stamp set -  Aşkla ilgili dokuz farklı desen baskısı
- Kağıt pudra
- Not defteri
- Jumbo parlatıcı dudak kalemi - 01 rosy in love ve 02 dear peach renklerinde
- Altı renkli göz farı paleti

Benim bu koleksiyondan edindiğim ürünler, serinin göz bebeği olan far paleti ve jumbo dudak kalemi oldu.


Flaşsız çekim

Paletteki son iki renk, gölgelendirme amaçlı üretilmiş.
Flaşlı çekim
Ürünün swatchlanmış hali ise şu şekilde:



Paletteki renkleri;

- Tatlı, turumcumsu bir şeftali
- Şampanya rengi
- Bebek pembesi
- Bebek mavisi
- Kahvemsi haki ya da hakimsi kahve (ışığa göre nasıl algıladığınız değişebiliyor)
- Lacivert ışıltılar barındıran, mürekkep siyahı

şeklinde tanımlayabilirim. Farlar kendinden ışıltılı. Simli desem değil, sedefli desem değil. Tam kararında. Pigmentasyon güzel, zaten hafif makyajlar için üretilmiş. Ama tabii siz gene de bir The Balm performansı beklemeyin. Önemli not; tozuma problemi YAŞAMADIM.

Şampanya, hakimsi kahve ve mürekkep siyahını kullanarak yaptığım, alelacele makyaj.
Far bazı KULLANMADIM.
Paletin raf ömrü 12 ay, ağırlığı 6 gram. Kalıcılık gayet güzel.




12 ay raf ömrüne ve 2.8 gram ağırlığa sahip olan, asansörlü jumbo kalem; adı üzerinde bir sheer stick. Yani yarı şeffaf. Ama yarı şeffaf olması, dudağa son derece sağlıklı ve doğal bir görünüm vermediği anlamına gelmiyor tabii. Kalıcılık orta düzey. Nefis bir meyve kokusu yayıyor. Çantamın vazgeçilmezi olacak gibi duruyor!

Normal ışıkta

Güneş ışığı altında


Genele vuracak olursak, denediğim ürünleri sevdim. Diğer ürünlerin de benzer kaliteyi ve pigmentasyonu yakalayabilmiş olmasını diliyorum. Sevgililer Günü diye kendinizi biraz şımartmak istiyorsanız, bu seriye şöyle bir göz atmanızı öneriyorum.

Sevgiler!

8 Şubat 2014 Cumartesi

Chanel Haute Couture Week İlhamlı Makyaj

Ocak ayının ilk haftasında Paris'te, Chanel'in geleneksel İlkbahar / Yaz haute couture defilesi gerçekleşti. Karl Lagerfeld'in dinamik modern ve klasik çizgileri buluşturan kreasyonu göz alıcıydı ama tabii ben bir moda bloggerı olmadığım için fazla detaya girmeyeceğim.

Saç modellerinden hiç hoşlanmadığımı belirterek, esas konumuz olan makyaja dönüyorum.


Catlinerlar oldukça cesur, dudaklar naturel pembelerde, porselen ten, kalın kaş kombinasyonu söz konusu. Makyajın en can alıcı noktası ise alt göz kapaklarının dibine yerleştirilen taşlar.

Bilirsiniz, ben gördüğüm makyajların birebir aynısını uygulamaktan ziyade ufak değişiklikler yapıp günlük hayatta kullanılabilecek kıvama getirmeyi severim. Bu sefer de gözümü, Chanel'in MUA'larının sanat eserine diktim.

Kendi makyajımda taş kullanmadım, çünkü itiraf edin; kim gece ya da gündüz, gözlerinin altı silme taşla gezer ki? Marjinal bir Hollywood aktristiyseniz ya da geceleri sahneye çıkıyorsanız 
o zaman tenzih ediyorum tabii!

Yine de arzu ederseniz, çoğu Gratis'te makyaj için yapıştırma taşlar bulunuyor, edinebilirsiniz.



Alt kirpik diplerindeki yoğun ışıltıyı taş olmaksızın sağlayabilmek için, Avon Color Trend serisinin gümüş rengi göz kalemini tercih ettim. Siz de bu iş için, sedef değil sim bazlı gümüş rengi bir kalem seçebilirsiniz. Ancak alt kirpik diplerinize de göz farı bazı uygulamayı ihmal etmeyin. Aksi takdirde çizgilere dolma ve birkaç dakika içinde akma problemiyle karşılaşabilirsiniz. Çünkü bu tarz kalemler, aşırı kremsi ve yoğun bir yapıda üretiliyor.

Sevgiler!

3 Şubat 2014 Pazartesi

Mim - Fil Fareden Neden Korkar?

LoverK tarafından mimlenmiştim, ancak şimdi yanıtlayabiliyorum. Kendisine çok teşekkür ediyorum!

1.En sevdiğiniz müzik türü hangisi? Bu türü kiminle tanıdınız? Ve bu türde son hızla kimi dinlemeye devam ediyorsunuz?

Senfonik metale özel bir düşkünlüğüm var. Doğma büyüme Kadıköylüyüm. Erken gençliğim, Rexx'in sokağında, türlü çeşitli rock-metal mekânlarında geçti. Metalin her türüyle haşır neşir oldum ama aradan on sene geçse de, senfonik metalden kopamadım. Nightwish halen favorim. Solist seçimlerini başarılı bulmasam da (Anette bir felaketti, ama Floor candır), Tuomas'ın müzikal dehası beni öldürüyor.



2. Sizce ''iyi müzik'' diye bir şey var mıdır? Varsa nedir? Yoksa kişisel bir zevk meselesi olduğu için ''iyi müzik'' de kişiye göre değişir mi?

İyi müziği oluşturan birden fazla element var. Sadece enstrümantal anlamda mı konuşuyoruz? Şarkı sözleri dahil mi? Şarkıların işlediği konuları da ele alacak mıyız?
Yaşadığımız çağda, iyi şarkılar var. İyi şarkıcılar var.
Ama iyi müzikler ve iyi sanatçılar, bir elin parmağını geçmez.


Enstrümanları tamamen bilgisayara indirgenmiş müzikler, autotunelar, şarkı sözlerinin tüm son kelimelerini kafiyeli yapabildi diye kendini şair  zannedenler, fast food gibi hemen tüketilsin, listelerde birkaç hafta zirvede kalsın, piyasanın kaymağını yesin mantı(ksızlı)ğıyla üretilen "eserler"!

Bundan yirmi sene sonra bugün radyoda dinlediğiniz hangi şarkı, kitlelerce kült kabul ediliyor olacak?



3. En sevdiğiniz Türk ve yabancı yazarlar? (Ayrı kategoriler) Hangi kitabıyla tanıştınız ve başka hangi kitabını okudunuz? En çok hangisini beğendiniz? Neden?


Bu soruya bir yanıtım yok. Çünkü maarif takvimlerinin arkasındaki yemek tarifleri dışında bir şey okumayı sevmiyorum. 

(!)

Şaka! Şöyle diyeyim; tüm eserlerine hayran olduğum hiçbir yazar yok. Ne Türk, ne de yabancı. Dünya devlerini ele alalım. Misal, Rowling'in Boş Koltuk'u beni uyuttu. Brown'ın Cehennem'i tam bir fiyasko. Tolkien'in Hobbit'i, beni Üçleme kadar açmadı. Ahmet Ümit'i Sultanı Öldürmek kitabına para vermediğim için kendimi inanılmaz mutlu saydım.


Oysa bütün bu yazarların ülke çapında / dünya çapında muazzam yapıtları var. Ve ben henüz, tüm kitaplarında başarı yakalayabilen bir yazar görmedim. Sıradaki!

(Bu noktadan sonra mim sorularında yer alan tüm "NEDEN" sorularını çıkarıyorum. Bir şeyi seviyorsam seviyorumdur, nedenini açıklama ihtiyacı hissetmiyorum.)


4. En sevdiğiniz filmler? (En az 5 tane) En sevdiğiniz diziler? (En az 3)

Filmler: Time Traveler's Wife, The Tourist,  Imaginaerum, Donnie Darko, The Painted Veil.
Diziler: Doctor Who, Sherlock, Hannibal, American Horror Story, Game of Thrones.



5.Hayat felsefenizi üç-beş-on madde ile özetleyin desem?

Hayatında sana ağırlık yapan, ilerlemeni ve kendini geliştirmeni engelleyen her şeyden ve herkesten kurtul.
 Düşüncelerinle ışığı yarat.
Önce kendini koru, önce kendini savun, önce kendini düşün. İyilikle enayilik arasındaki sınırı sağlam belirle, kendini kullandırtma.


6.Müziğe geri döneceğim, en sevdiğiniz üç sanatçı/grup? Ve onların beş şarkısı hangisi?

The Beatles: Hey Jude, Come Together, Helter Skelter, I Am The Walrus, While My Guitar Gently Weeps.
Placebo: English Summer Rain, Meds, The Bitter End, Infra Red, Special Needs
Nightwish: I Want My Tears Back, Over The Hills And Far Away, Ghost Love Score, Planet Hell, Taikatalvi

7.Bana herhangi bir ülkenin müzik piyasasını uzun uzun anlatın. ülke seçimi tamamen size kalmış.

(Blogger burada gözlerini devirir ve 8. soruya atlar)

8.Sizce en güzel ve en kötü duygular nelerdir?

Umut, en güzeli. Çaresizlik, en beteri.

9.''Bu adam benim idolüm.'' Dediğiniz biri var mı? Varsa kim? Yoksa olmak istediğiniz insanı bana siz anlatın.

Tom Hiddleston. Zeki, yetenekli, hümanist, Twitter'da kendisine "Kırmızı halıda saatlerce ayakta dikileceğiz, bir çorba olsa da içsek" diyen muhabire, üzerinde smokin elinde termos dolusu çorbayla gidecek, hatta o kalabalıkta o muhabiri bizzat kendisi bulmaya çalışacak kadar esprili, düşünceli ve kibar, şımarmayan ama hep çocuksu kalabilen tam bir beyefendi.


10.Şu an neredesin, ne yapıyorsun ve bundan on yıl sonra nerede, ne yapacaksın? Bu hayattaki amacın ne? Ne için yaşıyorsun?

İnsanın doğuştan sahip olması gereken en normal meziyetlerin, nadir bulunan birer özellik, ideal insan tanımı ve erdem haline geldiği garip bir dünyadayım, tüm güçlüklere rağmen "insan" olmaya çalışıyorum ve buna da devam edeceğim.


blogger template by lovebird